kerebiç, içli köftenin kıymalı köfte içi yerine kıyılmış antep fıstığıyla doldurulmuş olanıdır. köpük helvasına bandıra bandıra elle yenir. biz kafaları kerebiç gibi antep fıstığı içiyle dolu kırk küsür kadın facebooktan taşıp buraya geldik. afiyet, bal, şeker olsun. yarasın. servis bizden, tarçını sizden. ey yolcu, döküp saçmak, bakıp kaçmak serbest. rahat ol :)
14 Şubat 2013 Perşembe
TAŞ KİRPİ KEREBİÇ' den; sevgililer günü için..
SANA ULAŞABİLMEK İÇİN
ben sana ulaşabilmek için
kendimden başka herşey oldum.
benden uzakta yaşadığın o şehirde
bazen gökyüzünden boşalan yağmurda bir damla oldum
tenine düşebilmek için.
açtığın şemsiyeye düştüm diğerleriyle birlikte
sonra...
ayaklarının dibindeki su birikintisine..
sana ulaşamadım.
bazen yaşadığın şehirde bir akşam vakti esinti oldum;
seni sarıp sarmalayabilmek için.
pencereni kapattın rüzgar odana girmesin diye
ben
karanlıkta cama vurdum.ben sana ulaşabilmek için çok şey oldum.
güneşten gelen ışık huzmesi oldum bir öğlen saati
sıcaklığımla beni farket diye.
gölgeye kaçtın sana ulaşamadım.
ben sana uzandıkça sen gölgenin en koyu derinliklerine çektin kendini
tenini ısıtamadım.
bazen dinlediğin müzikte
tiz bir si-bemol oldum
ama do-re-mi lerin arasından sana ulaşamadım.
bir keresinde de içine çektiğin tek bir nefes oldum.
ve..
tamam! işte burdayım! derken
derin bir offf! ile dışarı bıraktığın solukla kendimi,
seni çevreleyen hava da buldum.
üstüne konmuş toz zerresi bile oldum elinin tersiyle silkelediğin..
bezen de en ulaşılmaz düşünde bir imge oldum.
sabun köpüğünün ki kadar bir ömürde imge oldum düşünde ben senin.
ben sana ulaşabilmek için çok şey oldum.
cennet bahçesinin, yasaklı ağacının yasaklı meyvesi oldum
en uzak, en yüksek dalın, en ucunda durdum.
ben sana ulaşabilmek için pek çok şey oldum ya
bir tek kendim olamadım,
sen aşktan bu kadar korktuğun için.
Dantel Kerebiç:FESLİKAN
Fesleğenler kokmuyor artık. Sinekli Akdeniz
sıcağının kiremitsiz yoksul damlarında; katarken uykuya düşleri,
fesleğenler kokmuyor artık…
Tek katlı , badanalamaya yetişilemeyen
beton evin, gölgeli yanından çıkan korkuluksuz merdivenlerinde dizili ,
teneke kutular. Bitkinin tenekede yetiştirileni makbul.
Pembeden
maviye ortancalar, rengini daha çok belletsin diye dikilir (demir)
tenekelere.Margarinlerin insanları obez yapmadığı yıllarda, “Vita”
tenekeleri dizi dizi merdiven katlarında.Bir ortanca bir fesleğen, iki
fesleğen bir ortanca…
Sabahları erkenden uyanır.Döşeğinden
doğrulurken , tepesine ilmek ettiği –sürüsüyle- örgülü saçlarına , beyaz
tülbentini arar...Bizim oralarda yazmayı, iğne oyalısından mekiklisine
genç kızlar takar.Gelinlerinki pek şıngırtılıdır Yuvarlak örülmüş tüle
işlenmiş, saçları göstermelik eden boncuklar ; yeni evlenen kadınların
gece güzelliklerini sokar, dostun düşmanın gözüne.
“Tahir gızı” diye
bildim hep, Havva olan adını.Sonsuza değin kömür karası saçlarını-
örgüsünü hiç açmazdı. Ahırın gerilerinde , peştamalı kerpiç duvara
kalkan edip su dökündüğünde de açmadı.Bir tek debelenirken gördüm;
kaymış tülbentinin ardında, taşlıkta:
_” Kolonya getiriinnn…”
_”Mahsus yapıyor; ilgi çekmek için bu debelenmesi…”
_”Ağzı kenetlenmiş!.. Bacakları kaskatı!...”
_”Dokunmayın, yana çevirin; kusmuğunda boğulacak!”
Çıtçıtı horoz kemiğine dayanmış, çiçekli pazen göyneğini açtılar….
İlk o zaman sevdim O’nu. Çaresizliğini, kendini anlatamamasını, hayattan gülmemişliğini,..sevdim.
Pek iş bilmezdi. Elinden ne gelirse…En çok kınalı kuzusunu , kuşluk
vakti memelerini okşayarak sağdığı ineğini bir de çiçekleri-
fesleğenlerini severdi.
“Feslikan gölge ister kızım. Suyunu bol
vermicen.İyi bakarsan sümbül pembesi çiçecikler bile açar
yavrucaklarım.Üstünde kurumuş tohumlara da ellemicen. Nisan’da bahçaya
ekersin, Mayıs’ta da tenekeye.Sonraaa , ister dolmaya koy veya salataya,
istersen de otur seyret…Seyreltip halangillere de dikerim yaz başı.
Elime mi yapışacak! Teneke desen bol..”
X x x
Çok sevildiğimi
hissettim hep…Çocukluğumun bayram gezmelerinde; ardımızdan döktüğü
sularda, “Sular seller gibi tekrar gelin e mi? “ tekerlemesinde,
yanımıza kattığı fesleğen tenekelerinde…
Keşke, O da bilseydi çok
sevildiğini. Yüzü sahiden gülebilseydi. Yanacıklarının içine kaçmış
kapkara gözleriyle her baktığında; kuş olsun, çiçek olsun istediğimi…
Bebecikten evlendirmişler.Üç oğlan iki de kız.Neyse okudu da büyüğü,
baktı dar günlerinde.Ellerine her kuruş geçtiğinde, en haylazına giderdi
paralar.Ne mutfağı oldu ne bir masası …Nerdeee çamaşır makinası! Kızla
gelin de elinden tutmasa,..Dar olmuştur şimdi oralar…
Nefes
alamıyordu. Kaç kez söylendi: “ Yanında içilmeyecek o meret!” Yemek ye,
televizyon seyret, yat uyu. Hepsi sobalı odada.Artık inekler de yok
fesleğenler de.
Geceler Akdeniz’de bile sıcak değil artık.
Çocukluğumun evlere sığamadığımız sıcaklığından, damlara döşek
sermiyoruz. Çişim geldiğinde uyku arasında; gaz lambasının titrek
ışığıyla, fesleğen tenekelerini belleyip merdivenlerden inmiyoruz.Ahırın
köşesindeki kanalizasyonsuz oyuğa çişimi dökmeye yengem götürmüyor
beni…
Feslikanlar kokmuyor artık……..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)