30 Aralık 2012 Pazar

gardenya

annem geldi geceyarısı
omuzlarında kırmızı h
ırkası
kelimler topa
ç degildir
kelimelerle oynuyorsun dedi
gozlerimi gozlerine diktim
u
ç kere daha çevirdim elimdeki gardenyayı hızlı hızlı 

kuş kerebiç












şakayık

ölümün adı nedir dediler
şakayık dedim
şaşırdılar
şaşırdım

kuş kerebiç




hasret


gecen gun birsey gordum alisveris yaparken. bunu zeynep sever, ona alayim dedim.
sonra birden hatirladim, neredeyse bir yildir yoktu zeynep.
ne bicim bir hikaye bu...

kuş kerebiç



22 Aralık 2012 Cumartesi

Başıbozuk:Dudubibi'den Mektup Var..

Aklı evvel
Fikri evrensel
elbiseleri dantel
Gendileri entel
Güsellerim

diye güzelleme yazıp yollamış dudubibi.

biz de senin o dudu dillerini seviyoz :))

verevine vesvese


ozenle cikardi ince parlak kagidindan kucuk plagi. sanki ufleyince ustunde ne varsa kanatlanip gidecek gibi yanaklarini sisirip pufff diye birkac kere ufurdu. cok eskilerden beri hayrandim saftirik samimiyetine. enaz uc damla tukuruk gordum ben plaga dogru yol alirken. devamini goremedim agzina takili kalan dikkatim yuzunden. iclerinden plaga ulasmayi basaran oldumu bilmiyorum o sebepten. galiba burda da oldu mu yazarken mu'yu ayiriyoruz, dil bilgisi oyle diyor. karsi duramayacagim, direnemiyorum bastan yenikim bilimin karsisinda. aklim ermedigi icin korkuyorum daha cok. moktan bi korku bicimi bu. bi zahmet edip ogrensem kurtulacagim icimdeki korkudan titreyen kelebekten. simdi kelebek deyip gecmemek lazim tabi. gecerken tokunsak tokulur kanatlarinin renkli tozlari. uc gunluk omrunde bir kelebege yapilabilecek en buyuk iskence olurdu bu. bi tur yamuk insanlarin soyledikleri bicimiyle. yamuk ruhlar yamuk yaparlar derdi annem hic unutmadim ben gozundeki hayal kirikligini. hayal dedigin sirca bir kosk gelir biri vurursa tak diye kafayi kirilir tabi. sangirtisina uyandim ben dun gece gonul sarayimda kopan firtinanin. bu gonul sarayi da hayal gibi sangirtttt diye cok ses cikariyor kirilirken valla bak. kimseye soylemeyin bu sirri ama valla küre dağlarında bir kanyon adı. küre kastamonu'da bir dag. ben kastamonu'yu hic gormedim halbuki. hic gormedigim bir yere bir seye deli gibi hasret duyabilirim ben. tepe gozun acildi diyor dedem. gecen gun uc gun ugrastim kestane yapraklarini tepemdeki o ucuncu goze tikistirip kapatmak icin de bana misin demedi. bana misin deseydi zaten ben kapatmaktan vazgecer ahbap olurdum kendisiylen. kendisi olmadi golgesiylen. golge nasil da yaniltici birsey. inatla ayirmiyorum seyleri ben. eskiden birlesik yazilirdi butun seyler sonra vahiy gelmis ayirmis dilciler. vahiy vahim birsey tabi vesveseye bile sebep olabilir durduk yerde. yazarken yazarken tutunuveriyorum bir kelimeye sonra uc ucabildigin yere. iste simdi de tutunuverdim vesveseye verevine. 
sevdigim dunyalar kadar
gel dese bir gun gel dese
nesi var omrun nesi var
vesvese hepsi vesvese
küre burdan bes kus ucumluk mesafeda. kirik olmasaydi kanadim ucardim ben de. bakip bakip kanadima uc uc bocegim annen sana lastik papuc alacak diyor arkadasim essek. halbuki artik papuc mu kaldi da bunu o nereden bilecek. bilseydi bambaska birsey olurdu zaten. dunyada olabileceklerin ihtimalleri dunyamizin citleriylen sınırlıdır ama en sonunda atsam simdi ucuncu kattan bir elimle bir kilo pamuk bir elimle cimbiz bence cimbiz daha evvel duser. icimden deney yapmak geliyor deneyimsizlik ustune ki onun da bir deneyi olsun su uc gunluk dunyada. hersey iste tam da bu gerceklik ustunde basliyor cozutmaya. uc gunluk dunyada bana ne gosterseniz hebele hubele. tam diyorum ki bak bu yagli balli sofrada tikin iste allan nimetlerini sukrede sukrede. tam o sirada pencereden geciyor bizim mahallenin delisi agiz dolusu kufrede kufrede. kaciyor icimin istahi oturuyor bogrume bir izdirabin sahi. sah mat diyorum guluyor masadakiler. piyonla bile yermis benim veziri bahriye naziri. hangi bahrin nazirisin diyorum bahtimin ruzgarina, vuvvvv diye esip gidiyor. bakakaliyorum esen ruzgarin ardindan bi aglamadigim kaliyor sabah sabah. halbuki aglasam gozyasimin selinde alabalik avlardik ogleden sonra. etrafta salkim sovutler. ah iste gene sovutler. ee ne sandiydiniz ki siz? bir nehrin kenarinda dogmus bir kusun done done hep geri geldigi yer, gene o nehrin kenaridir elbet. ahh ucabildigim gunler...

cikkkkkkkkk




21 Aralık 2012 Cuma

tekerlekli aşk


baharda gul derilir mi
yare sumbul verilir mi
hani oluyordun sevdamdan
o pisikletlen mugla'ya gidilir mi
cik cik



kerebiçim


Kerebiçim, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın kırkdokuztanem
Sudan sebebim, tepesi hunilimsin
Dombilim, sümüklüm, sidiklimsin


Yazan: Melih Cevdet Anday'ın hala kızına öykünen Bedri Rahmi'nin teyze torunu.

13 Aralık 2012 Perşembe

düş hizasında mor eller

Elleriniz mordu düş hizasında Asildiniz siz ve söz olduğunuzda Korkutsalar da çember dışına çıkmaya Hoyrattı ruhunuz arayışlarınızda Bir çeyrek ya da yarım altına mı gitti düşünceniz Yoksa hep aklınızın köşesinde miydi onurlu direnişleriniz... Hicaz ya da cazdı kederli müziğiniz Ne incindiniz,nasıl incitildiniz Elleriniz mordu oysa düşlerinizin hizasında İki çift kendini bilmez söze kurban gittiniz Aydınlık aynanızdı,bilgi renginiz Moru düşlediniz moru sevdiniz.. Demir kapılar kilitlendi düşüncelerinize Çünkü siz itaatı reddettiniz... Elleriniz mordu düş hizasında, Asildiniz siz ve söz olduğunuzda.... yazan romantik ness kerebç

mes mi giyceeniz hayrünnisa topuklu mu?

bizim kerebiç kızları yüksek ökçelere takıktır. bilhassa apartman yüksekliğindeki sivri topuklara. bu yüzden hayrünnisa'nın topukları gibi uzar gider grupta bu bahis. en kısasından bi seçmece yaptım size :))

Tangocu Kerebiç gecenin bi vakti bu resmi koyup "ülen mes mi yoksa bu mu ? tiz karar verin !...:)" diyerek pimi çekilmiş bombayı bırakır gibi bırakmış orta yere bu topukları.
Tangocu Kerebiç: Kuş Kerebiç ve Düşün Kerebiç, uyumadınızsa tez buraya gelin. Soruma cevap isteyom...

Kuş Kerebiç: mes :)
Tangocu Kerebiç: ahahahahahahah ülen hani benim beyzbol sopam bir ara obamaya ödünç vermiştim ..:)
Kuş Kerebiç: deliler bi$eyden korkmazlar canim:)
Düşün Kerebiç: Buuuu:)))))) (Sopadan korktum..napayım:)))

Karmen Kerebiç: ayy,10 dakka bile giymeye razıyım ,çantadan şipidikleri çıkarırırm soonaa:)emekli dul ve yetim kerebiçiniz:))

Düşün Kerebiç: Evet yedekte şipidik olucak..Bunu giyicen..:))

Karmen Kerebiç: düşün'üm, ayakta ayak olacak, suyu çekilmiş söğüş et gibin olmasın demi ama:)))?

Düşün Kerebiç: Ahaha..O nasıl oluyor ki..:))) Kuru ayak mı diyosun..

Karmen Kerebiç:he kupkuruyan ayak :))ahahah

Düşün Kerebiç: Aneyyy..benimkiler öyle..:))))

Karmen Kerebiç: kuruyoruz düşün'üm..geceden yağa yatırıp giyerik bunları:))

Tangocu Kerebiç: heh şimdi siz cahallar sanırsınız ki, irkek milleti kaşa göze şirin söze bakar...kızım onlar düşmandır direkt ayağa bakarlar ..ayaklarınızla esir alın itleri ayaklarınızı sevin ve onlara iyi bakın ..onlar fetiştir unutmayın ..:)

Dantel Kerebiç: Napcas yani; kessen kesilmez, biçsen şekil almaz:-(

Tangocu Kerebiç:yahu ne kesmesi ne biçmesi ayağın numarası önemli diil ki ...görünümü önemli peki hadi bakem soruyom yüzünüzü iyi kötü kremlediniz bütün gün sizi taşıyan o zavallı patilerin hatırını sordunuz mu ?

Leylak Kokulu Eflatun Kerebiç: Dantel dantel dantelam. Öpsün seni Dante bi de ben tabe :)

Dantel Kerebiç:Dantel kibin delik deşik olmiym de, öpünüs , sevinis tabe:-) Her daim ''Eflatun''um:-)

Leylak Kokulu Eflatun Kerebiç:Ben demedim vallahi. Senin nickin Dantel Kerebiç değil mi kiii? Sen kendinibaştan delikli yapmadın mı kiiii? Niye kiii?

Dantel Kerebiç: tangocu kerebiçim, ayakımın tüylerini cımbızladım, nasırlarını jiletledim, tırnakılarını köpekimin koca makasıynan kısalttım. Sabaa beri sohbet ediyoz..Üstüne de örtem mi?

Dantel Kerebiç: Doru deyon Eflatun'um; Dantel olmayı kabul eden, deliklerini de sevcek..her güselliin kusuru:-)))

Dantel Kerebiç: Babam, hangi eve taşınsam yanında merdiven şeklinde bir dayanakla kuşkonmaz çiçekisi getirirdi.Bilirsinis dantel kibidir o da..Çok güzeldir ama bu kadar naif olmanın bedeli çabuk hasar görür:-) Danteli de bana Kuş Kerebiçim yakıştırdı:-)

Kirpi Kerebiç: ben nalın giyecem. arada çıkarır kafa göz yarılacakların icabına bakarım :)

Tangocu Kerebiç: ülen bu kirpi kerebiç hankiniz yahu ? tez gerçek kimiğini ifşa etsin ..:)

Kirpi Kerebiç: yaa işte böyle, iki gün niklen gezdim hemen unutuldum. ama olsun, cemal süreya bile unutulmuş bu toplumda. ben unutulmuşum çok mu? (heheheeee, nasıl ajitasyon ama :)))))

Tangocu Kerebiç: parolayı söyle çabık kimsin ????

Kirpi Kerebiç: deyveriyom; 41 tükürüklü maşallah, allah bizi ayırmasın işalla :))

Baş Kerebiç:haahh pammık dantel ve kerebiçler ne güldürdünüs ulenn beni...ben ayağımın birine bunu geydim öne uzattım yem olaraktan,öteki botlu ayam da arkadan tekmik için geliyorr..te allam yavvv..

Dantel Kerebiç: ahahahahhhhhaaaaa başkerebiçim, Orta 1'deki kardeşimle İzmir'de yaşıyoruz ve Onu banyo yapmam gerek..Sonunda ''Tamam ben kendim yapacağım'' deyip banyoya girdi.Az sonra da bitti, dedi.Kapı arkasından da tek ayağını gösteriyordu. Baktım ıslak:-) Sonra bu kadar kısa zamanda yıkanamayacağına karar verip öteki ayağını da görmek istediğimde kupkuru olduğunu gördüm:-))))Yıllardır aramızda espridir..Senin bi ayağa bot bi ayağa sexi ayakkabı esprine bayıldım. düşünsene adamı biryle çağırıp acaip şeyler vaadediyorsun,öbürüyle intikam alıyorsun ahahahahaaaa...

ah be kızım... demlen biraz

Ağzımı Hay'ra açtığım anılarım...Yaşamaktan yazamayacağım ,pür telaş elimden alacaklar adeta,o duyguyla dört elle sarılıyorum.Az zaman da çok büyük  şeyler katmalıyım hayatıma...Düstur bu değil midir ?

Sabretmek dururken ,derin bir nefes almak varken,en son söyleneceği en başta söylemek te neyin nesi?Ah be kızım ''demlen'' biraz diyorum.Aşk aceleye gelmez diyorum...

İşte yazdım ,çizdim oynadım...vee son.. oysa nakış gibi işledim  gelişme bölümün de.. hiç sevmediğim takımı tuttum ,o seviyor diye;o yokken ,varmış gibi tv nin karşısına geçip maçı izledim.. Alışverişe çıktım,vitrinlere bakarken ,onunla konuşuyordum,sevdiği giysileri aldım kendime ,ben dantel sevmem oysa ki...

Ya yemekler o bunu seviyor ,beyti'ye bayılır diyip siparişi bile ona göre vermek;Yerkürede o ve ben vardık ,başka kimse yoktu,hatta ben bile  kapı arkasına sıkışmış  kalmıştım..Kokular başka geliyordu burnuma, şarkılar ne kadar çok şey söylüyordu;dahası ölümden hiç korkmuyordum,nasılsa o vardı...

Annemin babamın yokluğunu,başımın okşanmamasını , tüm yitirdiklerimi, herşeyi unutmuştum...Ona doğum günü sürprizi yapmak için kaldığı oteli aradığımda ,odasında başka bir kadın sesi ile ,karşılaşana kadar...

Şimdi hiç bir şey eskisi gibi değil, vee ben korkuyorum alacakaranlıktan,şimşekten  uyurken bir daha uyanamamaktan..''Carmen'' dedi ki aşk ağırdır, katlanmak için denenelerse yorar aşktan öte....
yazamayanlar da çizse olur mu? bu kadın ''bezik oynayan kadınların'' cemilesi benim gözümde..
''...adım cemile ya, çok seviyorum adımı ben
çocukluğudur insanın adı
cemal şimdilik cemal'dir -evet, öyledir-
benimkisi bir anımsama -cemile-
cemal - cemile: yeni fışkırmış bir marulun sesi
ezilmiş iki vişne
ve akşam
akşam ki sallanacak hamağını buldu
buluyor
sular menekşelendi hilmi bey
karpuz lambanın altında
yorgunum biraz -bütün gün içtim-
hepimiz içtik
cemal odasından çıkmadı hiç
tangolar çaldık üstüste
eski tangolar -bin dokuz yüz on beşlerde ne vardı
ben pencereden bakarken
kimseler ölmemişti
ölüm diye bir şey yoktu ki hilmi bey
var mıydı?-
yüzümden bir şeyler aktı aktı
içim de menekşelendi hilmi bey
gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk
hiçbir yere gitmiyor. ''
işte böyle..ipekböceği kerebiçiniz

kuşnağme

teessüf ederim
sanmayin ki bunlar benim kendi kederim

guneye gocu kacirmis kuzeydeki bir kara leylek icin

uc gun aglayabilirim gozlerimin patlayacak gibi sismesine aldirmadan

sacmalarin bacagini parcaladigi bir kaya kekligi icin yas tutarim kirk gun kirk gece

karganin kayip yavrusuna

bir ispinozun acliktan yapismis kursagina

bir culha kusunun kirik gagasina acirim bi vakit

bir pullu ötleğenin bogazina duran katır tırnağına kizarim sonra

kılkuyruk bağırtlakin kuru ovada biraktigi uc krem rengi yumurtayi kapan yilana kizarim bes vakit

ak tepeli kara kuyrukkakanin kirilan yumurtasina

firtina kusunun esmeyen ruzgarina

sümsük kuşunun uçurumdan yuvarlanan yavrularina

yeşil sırtlı balıkçılin cizilen sari kisacik bacaklarina

kızıl deniz düdükçüsünun tropik okyanus ustunde kaybolusuna
dertlenirim durup durup

beyim
siz kus olmayi kolay bir sey saniyorsunuz galiba...

kuş kerebiç




12 Aralık 2012 Çarşamba

icsel hicsel

 
yaya gecidinde tam da isiklarin dugmesine basarken gordum onu sag omzumun ustunden dogru. basinda o yesille kahverengi arasi karektersiz rengiyle yepisyeni bir fötr sapka,. bir elinde kopegin tasmasi, bir elinde ayna. yok o bu siirde diildi. aynali siir kanepede yatan kizin kaderiydi. bu abinin zenginligi, kopeginden diilse sappasindan diilse bile elindeki cicekisinden belli yuzde kirkbes. diger yuzde seksen nerde demeyin topluyorum gelecek o da. neyy yuzde besyuz mu ediyor benim hesap? hay dosunuzden pirzola yapsin rustem kasap. hey topladim geliyorum kizmasana ahbap. bir okuyucum, yok heyranim, yok takipcim hay bin kunduz neyimsin sen benim? hicbirseyimsin belki de eglenmesene yaa benle! demis ki aramizdaki iliskinin adina karar veremedigim sahis, kendi sahsina munhasir hasir, guzel yaziyorsun gibi de yazdiklarinda dusunsel bir butunluk yok gibi. sanki butunluk olsaydi bulbul resmi olacakti yazinin kosesinde. hem diyelim o da oldu o bulbul niye oraya kondu ki simdi yaa? sevgiliye soyleyemediklerimizi bulbule soyleyelim diye diyor nenem. bulbul ustunden dogru dolayli hislenmeler yanii dedim zevzek zevzek. icerledi sanki. zaten gecen gun de kardesim telefonda sordugunda nasilsin nene diye olumu bekliyorum demis nasil olayim. o gunden beri yok zaten agzimizin tadi. olume mahkumdur ihtiyarlar baladi bizi fena yaraladi. yaralari gormemezlikten geliyoruz ki devam edebilelim yola. haydi al bak koca bir bardak kola. koala var camdan bakinca gordugum parktaki o asirlik sitma agacinda. bir agaca sitma agaci adini vereni bulup sitkimi siyirmak istiyorum da yolumu kaybettim perisanim ben. diyorlar ki yapma boyle bak bekliyor adam hala trafik isiklarinda ondan bahsedeceksin diye. beklesin hayvan diyorum ona neden kizdigimi bilmeden. ustelik de agiz dolusu edebildigim tek kufuru bir cirpida yuzune dogru tukururcesine firlatirken yazik ettim duygusu bagrima comelmis bir aslan sanki ben de benekli yavru bir ceylan. rastgele secilmis hedef fötrlu abi uzerinden bisuru manasiz hislenme halim hal deyil bilirim. bilmenin acisiyla yanariken icim, cesmeye bi varip da gelem. susadim cesmeden su iciyorken bir atli gecti dort nala hamzagillerin sovutluge dovru. nasil dortnala tozu topraga katiyor ovada, yasar kemal'in bile tozlandi grimsi kumas pantulonu. annem kiziyor kelimeleri bozarak soylersem, yazarsam. efendim, neydi, nedir falan diye soruyor taa ki ben dovrusunu soyleyene kadar. dovru, dovru, dovru... pofff dogru yaa iste. madem geldik sonunda dogruya daha fazla ayip olmasin fötrlu abiye. elindeki kopegin tasmasini cekistirirken, diger eliyle de kocaman parlak plastikle kagit arasi bir malzemeden yapilmis pempe torbaya sahip olmaya calisiyordu. incecik bedeni cok seye sahip insan dikliginde ve gururundaydi. gururuna gurul hih! o seker pempesi torbadan kocaman bir buket pempe tonlari cicekler fiskirmisti. hayatta en sevmedigim cicek modelidir arancman. allah ne verdiyse keyfimize ve zevkimize gore koyduk iste akiminin guzel bir bakimidir. bakar kalirim nerde gorsem. ona da baktim kaldim. kime gidiyordu o cicekler, bilsek sanki olecekti sinekler. bagla bagla bir yerinden de buzgulu olsun o bere hay ben boole hikayeye. hikaye dedigin hik deyince dusmeli klavyeden de toplasin okuyucu topuklarini tikirdata tikirdata. ya sonra sahi ne yapayacaktin benden sonra? sondan daha aciklisi sonrasidir heralde. heraldeyle olmaz emin diilsen sus! sus sus sustum peki de nereye kadar? sahi nereye...

 kuş kerebiç

10 Aralık 2012 Pazartesi

verevine düşünce türevine makas


Bisiklet iyi bir şey. Gayet havadar, serbest. Amma velakin bisiklet yakaya gıcığım. Malum otuzlar onyıl köprüsünün altında kaldı.

Bu yakayı kim icat etti bilmem, bilmeyişim de onun açısından iyi bir şey nitekim. Hele bir de boğazlı dedikleri bir tür var ki, aslında boğaz değil boğazlayan demek gerekir. Bu şekil gırtlağa çöküp ümüğümüzü sıkan modellere şiddetle karşıyım.

Bütün gece kedimin patileri bir yandan ben bir yandan yakayı aşağıya çeke çeke bitap düştük. Fakat bana mısın demedi yaka. Gardrobu açıyorum; “o değil, bu değil, şu hiç değiL” picamalardan picama beğenemedik.

Neyse ki makas diye bir şey de icat edilmiş; bu zatın mekânı iki cihanda bisiklet selesi olsun. Kuş kerebiç aklınca verevine düşündük, türevine türevine verdik makası picamaya sabah sabah. Makasımız küçüktü yalnız tırtıklısından yamuk oldu biraz. Şekil diye işte ben buna derim.

Ohhhh, dünya varmış. Efil efil, yeşillikmiş buralar. Bahar günü bisiklete binmiş kadar oldum.

9 Aralık 2012 Pazar

ninem korkude'nin selâmı


bugün “pazara gidem” dediydim. organik pazarında yoğurt satan kövlü kadınların arasında korkude nineylen tanıştım.

ayaküstü sohbet ettik. daha doğrusu ben ayaktaydım, onun beli iki kat bükülmüş; çömelik gibiydi. bizim ecdat şurda pazarda kaymaklı köv yoğurdu satıp dururmuş meğerse.


dedem korkut'un nesi oluyosun dedim.

dedem korkut neyim mi olur? benim torun ayol. haylazın tekiydi, nerde toy düğün varsa orda biter, nerde hacı pilavı var, kaşığını kapar giderdi. o gezenti maçasına az şaplağımı yemedi. çok yaşayan değil çok gören bilir misali geze geze boy boyladı soy soyladı. başımıza dede oldu... demez mi?

kövü sordum,

aaahhh kızanım ah, bizim köv hep çayırdı. yeşil mi yeşil... gülüş cümbüş kızanlar, kadınlar yayılırdık. gak diyene çiçek, guk diyene böcek, gak guk edene telli pabuç dağıtırdık. şimdi inekleri beton ahırlarda besliyoz, diye dert yandı bana.

bu da geçer ninem, dedim.

niksiz kalan kerebiçler var, dedim. boyları boyumu aşkın; kaldılar öylecene dedim.

üzülme kızım, dedi. siz pilavı pişirin. kazan kazan mısırları haşlayın. sovuk sovuk şerbetleri yapın, karpuzları kesin tepsi tepsi. ben gelir sizin meclisi bulurum. korkut kimden öğrendi isim takmayı? boy boylayıp soy soylamayı...

yani kerebiçlerim, ninem korkude gelip niksizlerin nikini tükürükleyip yapıştırıcak bahtlarına. pişsin nohutlu pilavlar, vurun kazanları ocaklara. atın börekleri fırınlara.... yihhuuuu... bizim de meclisimiz olacak artık.

yazan: kirpi kerebiç

uçan taş kirpi kerebiç; NAPİİİMM?

bugün her tarafta çöreklenen gri, sulu göz gökyüzünden dolayı mıdır nedir, kimi arasam, naapiyosuun diye sorsam herkesten aynı yanıtı aldım; napiiim?

ya kimse napıcağını bilmiyor gerçekten ya da yaptıklarını kayda değer bulmadığı içün hala bişey yapmamış addediyor kendini o yüzden, böyle bir yanıt veriyor..napiim diye bana sorsa şunu yap bunu yap dicem de  bana sormuyorlar :)) genel kitledeki ondalığa istinaden ben bugünü "napiiim günü" ilan ediyorm haberiniz ola..

şimdi, her ne ise yaptığınızı yapadurun ve rahatlıklan da napıyorsun diye soranlara napiimm diye yanıt verin..

by Heather Barron

 beni sorarsanız ben balığımı yağmurda gezdirmeye çıkıcam..napiiimmm ööle işte :)


Eski zaman aralığı

Merhaba Kerebiç Kafalar.

Bendeniz Eflatun Kerebiç. İzmir'den hepinizi saygıyla selamlar, şahane bir aralık ayı dilerim. Mayalar'a göre ocak ayı diye birşey, ufukta görünmüyor.
Baktım, tek tek kerebiç kokan yazılar tütmeye başlamış, iki satır da ben tüttüreyim dedim. Ama ne yalan söyleyeyim, hiiiç yazasım yok. Zaman içinde tarihçiler, bu durumun değerlendirmesini itina ile aktarırlar sonraki dönemlere diye düşünürken; eski bir aralık ayından, bir başka şehirden, tam da pazar gününe eşlik edebilecek bir ninniyle hazırladığım videonun tozlarını üfürdüm. Hafiften parlatıp kapağını, sayfaya doğru bıraktım :)
 
 

8 Aralık 2012 Cumartesi

Emecik'li Kelebek Kerebiç'ten silamlaa...:)

Dün gece bi rüya gördüydüm; hani bazen olur ya, hiç uyanmak istemezsin. İşte o türden bi rüya...! "Allaam" dedim "n'olur bitmesin" dedim ama rüyanın da bi uyku kadar sınırı var. O da uyu uyu neteye kadar.
Neyse Kerebiç Kafalı Bacılarım, hayırdır inşallah rüyamda bir an birden ayaklarım yerden kesiliveryo ve ben koşar adım, koşar adım hızlanıverip uçuveryoom...! Derken, havalara yükselip kollarımı açyom ve yer yer pike yapıp, tekrar yükselerektene dağların tepesinden, denizlerin üstünden geçyom:)
Öyle bi keyifliydi kiii... anlatamam garee:) Valla, sanki gerçekten uçuyomuşum gibi hani salıncakta sallanırken çok yükseklere havalanınca olurdu ordan bilyom, içim aynı öyle hoş oluverdi. Bi rahatladım, bi rahatladım. Karar verdim; bi daha dünyaya gelirsem kanatlı ve uçan bi şey olarak gelmeyi rica etcem:)))
Şimdi düşünüyom da, acabana "bi de bloğumuz oldu, git giderektene gocemen bi şey oluyos" gibilerindene sevindirik oldum da ondan mı havalara uçtum? Kim bilir...?
Bunu yazan Emecik'li Kelebek Kerebiç olrak, her bi kerebici çoook öpyoom, gucakleyom gare:))

Hayel

Pirrrrrrrrrrrr


biliyorum, soylemesem de biliyorsunuz artik benim iste
kuş kerebiç

7 Aralık 2012 Cuma

söğüt serçesi

mektup yazmis okuyucunun birisi (takipci mi deseydim ki) diyor ki ne bicim bir nik bulmussun kendine? bari tavuskusu, zumrud-u anka, hadi olmadi saksagan falan deseydin. meshurlugun da bu zorluklari varmis, oturup cevap diziliecek hayrana ki (simdi de hayran diyesim geldi sana ey kolay begenmez okuyucu/takipci/hayran) ruhunu pispisleyelim de birakmasin pesimizi. o bizi kovalayacak ki biz de varolabilelim onun bizi surdugu yollarda. simdi yazarken yazerken farkediyorum da ne sacma ve pis bir iliskimiz varmis bizim senlen yaa! daha sohretin ikinci gununde musteriye bulasarak dukkanimin yakin vakitte kapanacaginin mujdesini de verdim kendime ya artik rahatim izninizle.

suslerinden arinmis bir hayatin sadeliginin hastasiydi hastaneye kaldirdigimizda. elindeki tasi birakmiyordu hic. su denizin yillardir dove dove puruzsuz yuvarlaklastirdigi pembemsi griligine hayranim diye tutturmustu. sag elimin parmak uclariyla baktim o gormeden gizlice bilmiyorum kac kere. varlikla yokluk arasi silik rengiyle, dokundugunda elini uzmeyen kayganligi ve puruzsuzluguyle nasil da yormuyordu insani. tipki saf pamuk beyazligi, has ipek ucusu, ketenin hic kirlenmeyecek hisirtisi gibi...

kus, dedi ben yataginin basinda bekledigim gunlerin birinde, butun uzun ve suslu teleklere inat kisacik bir kelimenin icine gizlenmis sadeligidir iddiasiz bir söğüt serçesinin. kimseye soyleme ama su akip duran nehir yok mu söğütün dallarinin icinde oynastigi, kulagina gelen siriltisinda yikanir o suyun o serce de ondandir piriltisi tuylerinin. gozumu kapattigimda her gece uyumadan evvel yalnizca kendi kendime tekrarladim unutmamak icin. sirrini soylersem söğüt serçesinin evvela söğütler kururdu cay baslarinda. sustum o gunden sonra. sebebidir butun yesil söğütlerin suskunlugum...

kirildikca icindeki kiraz dallari, daha az harflerden olusan kelimelere dusuyordu o da. o'larin kenarlarina ö'ler dizmisti öldüğü persembenin sabahi. oylece kaldirdik siyah rugan ayakkabisi, pembe tisortu ve yesil murekkepli dolma kalemiyle birlikte annesinden kalan ceviz dolaba.

bu kus bende kalan o. bazan ciikkk, bazen de pirrrrrr iste...

kuş kerebiç

Bir kuşun guncesi


Ciiikkkkkkk!

kuş kerebic

6 Aralık 2012 Perşembe

dombilik narlar-(taş kirpi kurabiye kerebiçi)

yaa ben bu facebook'u çok sefiyorm..eğer gerçek arkadaşlarınız varsa alabildiğine gerçek yaşayabiliyorsunuz herşeyi.. sahici kahkahalarınız evde garip bir hava yaratabiliyor olsa da önemli değil..arkadaşınızla paylaştığınız şey incir çekirdeğini doldurur ya da doldurmaz bu bile önemli değil..

neyse çok fazla uzatmadan paylaşmak istiyorum hala gülmenin etkisini hissederkene..konuyu biraz değiştirerek anlatıcam...

diyorum ki anlatacağım, beni gülme krizine sokan bu akşam ki incir çekirdeğini doldurmayan iç malzemedeki kişiler ve olaylar hayal ürünüdür:) olağan bir facebook arkadaşlığı ve usulen yapılan bir sohbet..buraya kadar normal hepsi..bu sohbet de önemli değil aslında..neyse sonrasında bir başka arkadaşımla konuşurken buradaki esas konu olarak insanların bazen ne kadar takıntılı olabildiği ve bu takıntılarla ne kadar negatif enerji yayabildikleri hakkında ortak bir kanı da buluşunca, bu andan itibaren bizim incir çekirdeği dolmaya başladı..arkadaşımın bir hayali var..sanat köyü oluşturmak istiyor..inanıyorum ki gerçekleşecek bu hayali.sonuna kadar destekliyorum kendisini bu konuda..her neyse birden arkadaş şöyle dedi;

  -insanlara baktığımda kendimizde ne kadar çok şeyi aşmış olduğumuzu görebiliyorum..düşünsene bir; benim köyde böyle gereksiz takıntılarla hayatı paylaştığımız bir insan olduğunu..naparız yaa? dedi

  -mazalalllakım olsun düşünmek bile istemem, dedim..ve birden gözümün önünde böyle bir tip beliriverdi..çok fazla da düşünmedim zaten hemen devam ettim.

   -ööle biri olursa biz onu öldürür portakal ağacının altına gömeriz dedim ve ben o noktada içimdeki, negatif enerjiyi ve onu yaratan her bişeyi yok etme güdüsüne gülmeye başladım..arkadaştan bana gelen yanıt şu oldu..yok portakal ağacının altı olmasın nar ağacı var pek cılız  onun altına gömelim..bu arada benim ekran karşısında zıvanam koptu klavyeyi görmeden yazıyorum artık..gözümdeki yaşlar ve iki büklüm olmama rağmen hala yazmaya devam edişim takdire şayan bir çaba..

    -tamam iyi fikir..üstüne bir de çanak çömlek yerleştiririz dedim..hani hiç değilse sanatsal bir eyleme dönüşsün bu faaliyet..(cinayet soğuk bir ifade diye faaliyet dediydim) düşünsene negatif bir ateşleme ile pozitif etki yaratıcaz..agaç beslenecek, dombilik narlar üreyecek dediğim anda ben artık kopmuştum..ekran da arkadaşın yeter artık diyen itirazlarına karışan kahkahalarını bile görüyordum adeta..

   tabii ki tüm bunlar bir şakaydı..kesinlikle negatif düşünceli insanları nar ağacına gübre yapmak gibi bir niyetim yok,olamaz da..zaten hayatımda yer vermiyorum bu türden insanlara..kimse için yaşam kerebiç kreması gibi yumuşak ve tatlı değil..herkes bir şekilde her şeyden payını alıyor yaşarken..o yüzden birileriyle hayatı paylaşırken mümkün olduğunca yumuşatarak paylaşalım..kimseyi kendi takıntılarımıza takmayalım..varsın paylaştıklarımız incir çekirdeğini dolduracak kadar olsun..hoş doldurmasa da olur..sevgiyle kalın :)


yazan: taş kirpi kurabiye kerebiçi
 

Edirneli kerebiçgillerden davet var...

Kimselerin vakti yokmuş diyor Büyük Britayanya' dan Kuş Kerebiç
Bak ben bir yandan yazıyorum.
Bir yandan sigara tellendiriyorum.
Bir yandan Dila Hanım karşımda tv de...
Haa bu arada duvarın bir tarafının yarısın bitirdim.
Yerde gazete kağıtları.
Boyalar, fırçalar duruyor.
Bitiremedim gitti şu işleri bir türlü...
Ben gideceğim bu dünyadan işler gitmeyecek.
Bir de yazı ödevi girdi araya...
Haaa...
Bugün özendim yünler, şişler aldım.
Sözde örgü örecektim.
Dantel Kerebiç habire yayınlayıp yayınlayıp duruyor yaa...Özendiriyor insanı nede olsa.
Kaldı örgü işi...Ama, olsun renkli renkli yünler aldım.

Haaaa ...bu arada çay içiyorum. Buyrun çay içmeye.

Yaz yaz diye...

Kendimi daha dün köyden gelmiş gibi hissediyorum.
Kayboldum buralarda...
.Kirpi kerebiç tutturdu yazın da yazın..
.Ne yazayım? dedim...
Yaptığın turşunun tarifinden yemek tarifine kadar ne yazarsan yaz diye sayfada naralar atıp duruyor...
Yaz demese belki valla yazacağım.
Ama, yaz diyor ya...
Sanki hiç ellerim tuşa gitmemiş gibi heyecanlandım, düşündüm..
.Bu arada vallahi terledim...
Ya Kirpim Kerebiçim hep istiyordum yazalım diye ama bu kadar da acil olmaz ki.

Hem sizin gibi laf cambazların yanında ben yazı yazamam ki...
Yüzüm iki elim arasında kala kaldım.

Edirne kerebiçgillerden Saroz

Kurabiye Guselleri

bir gece tenha bir sokaktan gecerken, arkamdan adimlarinin sesini duysam birinin ya da birilerinin, korkuya bulanmi$ tedirginlik dolar icime. kaldirimlari degi$tiririm. insanli ve i$ikli yollara dogru yururum. nezaman ki arkama doner ve o ayak seslerinin sahibinin bir kadin oldugunu gorurum, o zaman ucuverir tedirginligim, avinin hala canli oldugunu gorunce, urkup kacan $ahin misali. hatta garip bir guven yerle$ir, icimdeki korkudan bo$alan odalara, kotulere kar$i cogaldik diye. kadini cok sokaklari, kadini cok pastaneleri, kadini cok pazar yerlerini ba$ka severim...

gene oylesine laylaylom ıslık calip geziyorkene gunlerden birgun, bir pastanede bol bademli kurabiyeler gordum. ben bol bademli kurabiyelere bayilirim. o pastaneye de bayildim. mutfaginda yalnizca kadinlarin cali$tigi, kendi pi$irdiklerini kendilerinin yedikleri bir pastanede, icimden gecen cogu tarifi yapiyorum ben de. o anda orada i$tahi kabariverenlerle birlikte yiyoruz sonra. benim gibi hicbir yemegi ve hicbir tatliyi hicbir kitaba ya da tarife bakarak yapamayan, ruhu hur, vicdani hur, sallamasi selbest bir kurabiyeciye herturlu firsati sunuyor bu pastane. arada yuzune un attigim arkada$larimla, cevizler kiriyoruz bazen. kimi zamansa dantellerle suslu keten ortulerin ustune serptigimiz unlara buluyoruz, kuru uzumlerin ciplak gozle gorulemeyen nemli yuzlerini. bazi gecelerde kayip tekini buluyoruz etekleri firfirli bir pirensesin pempe papucunun. kimi gunlerde, icimizden birinin kederine, extra fistikli irmik helvasi yediriyoruz bolcana. bazen gizlice tarcin dokuyorum masalarin altlarina, dolaplarin iclerine. safran koyuyor biri kimseler gormeden kurabiye hamurlarina. susam ekiyor  kimligini asla ogrenemedigimiz biri vanilyali kurabiyelere. karanfil yakiyorum geceleri pastanen arka bahcesinde. bir geliyorlar ki sabah, icerdeki tarcinli karanfilin mayho$ ve pofuduk sicakligi bula$mi$ kedilerin tuylerine. her yanimiz, sagimiz, solumuz kedi. bir kedim bile yok bilmiyorsunuz halbuki...

arka bahceye bo$ tahtalar yigdik yandaki apartman in$aatindan calip. aniden batan kavu$tu in$aat malzemeleri dukkanindan boyalar ta$idik gunlerce kutu kutu. nezaman bogulacak gibi olsa birileri bi$eylerden, tabela boyuyoruz elimizde fircalar. her tabelada birikmi$ kederler, bir gemiyle birlikte batmi$ zencefiller.

kirmizi rugan papuclarin icinde sakli kader kismetler, cek cek cogaliyorlar sanki. yuzmilyonlarca hic cekilmemi$ dilekler var, tahta kutularla dolu bodrumda. cogu birbirine benziyor kader kismetlerin. ama her seferinde sanki ilk defa okuyor gibi heyecan ve umutla aciyor eline o minik kagitlari alanlar. sanki okurken ba$layacak icinden gecen dilegin gercege donu$me sureci de.  hayaller aleminde kurek cekiyoruz tahta kayiklarla zaman zaman, bakmadan ruzgarin $iddetine, dolunayin hiddetine. zeytinlerin etli ve parlak siyahligina, uzumlerin puslu ve balli pembeligine dogru.
herkesin pazular kasli.

topuklari yuksek ve renkli iskarpinlerde gizli $ifreler. onlari bulmak icin toroslara kirk yil, kirk katir sirtinda, kirkbir karpuz ta$imak gereken $ifreler... ta$imi$iz cogumuz. hatta yuz yil inip cikmi$iz o daglardan, heybemiz kirik karpuzlarla dolu. bikmami$iz fekat...

bir parca hasirin ustunde madagaskarli vanilya cubugunu koydum vitrine, buyuk sari bir ayvanin yanina. ille de tutturdu bizim kirpi kerebic, hic olmazsa vitrinden dogru gosterecekmi$ik elaleme bizim kurabiyleri. ben de nar taneleri koydum cevizli kurabiylerin ustune bu sabah. yaraticiligimin sınırları b12'ye kadar gider bazi bazi. hatta co$arsa gonlum, kayisiyla bile pi$iririm kazi. kazdaglarindan gecsin mutlaka omrunuzun kalan son yazi. siz bunlari okurken, yiyor olacagim ben $u kirmizi kirazi. ah i$te geciyor saclarinda gelin telleriyle odemi$in en alimli kizi...


kuş kerebiç







5 Aralık 2012 Çarşamba

misafir

Bir misafirliğe gitsem
bana temiz bir yatak yapsalar
sabah yatağa işemiş olarak uyansam..

Melih Cevdet Anday'ın halasının kızı..

yazan başkerebiç

Çiçekçi Kızın Aşkı



Tam şu sıralarda birçok ülke temsilcileri toplaşıp internette düzenlemeler getirilmesi konusunu konuşacaklarmış. Google’da da bir telaş bir telaş…  Net ahalisini böyle bir uygulamaya karşı uyarıyor, günlerdir:  “Ey ahali! Duyduk duymadık demeyin. Web şeysini yasaklayacaklar, falan filan” diye… Şimdi koskoca adamlardan oluşan,  devlet denilen bu şeyler,  neden bu kadar heyecanlanıyorlar internet denince, insan anlam veremiyor.

Madem insanların toplaşıp, aralarında konuşmasından bu kadar korkuyorsunuz, gidin güzel güzel yönetin devletlerinizi di mi? Ama yasaklamak daha kolay geliyor işlerine sanırım. İnternet kilidi diye bir şey var, aileler madem çocukları için endişeleniyorlar, koruma altına alır İnternetini olur biter.

Kafelerdeki İnternet’i de kontrol etmek kolay, onu da yapıversinler bi zahmet. Geriye yetişkin insanların İnterneti nasıl kullandıkları kalıyor. Aaaa, işte burda durun deriz biz de…

O yasak, bu yasak noluyor ya? Demez miyiz? Deriz elbette. Bilgi ve iletişim çağında yasağın böylesine karşı olmayacağız da neye olacağız? İnterneti sevmeyen ölsün demeyeceğim, sadece girmesin kardeşim,  olsun bitsin… Otursun mahallesinde, baksın penceresinden, üstünde el örmesi kahverengi yeleği, burnunun üstünde gözlüğü, altında çizgili pijamasıyla,  kollasın sokağını, karşı komşuya kim gelmiş kim gitmiş bunlarla ilgilensin.

Biz bu türlerin yasakladığı hayattan kaçıyoruz, buradan da eksik olsunlar lütfen. Devlet şeyleri deyince nedense aklıma pencere önünde oyalanan bu tipler canlanıyor gözümde…

Neyse. Şimdi bu sözlerimi okuyan okur bu ne başlık, bu ne turşu ( sanırım böyleydi söz) diye düşünebilir. Valla ben çiçekçi kızın aşkı hakkında bir şeyler yazacaktım da, sonra ne oldu ben de anlamadım J net’in cilveleri işte. Ama siz siz olun tek özgürlük alanınız kalan şu yasaklamalara karşı olun, aman ha diyim… Öpüldün okuyucu.
Yazan: kerebiçkedisi

bendeniz; TAŞ KİRPİ KEREBİÇ



İnsan pc başına iki satır yazmak için oturduğunda yarım saat önündeki klavye ile bakışıp arada ekrana kaçamak göz atışlarla oturuyorsa eğer bu durumun adına "kal geldi" deniyor :)))) kal nasıl bir şey bilmiyorum ama gelince fena geliyor yavv..şimdi bu satırları okuyup ta kal gitti diye düşünmeyin..yazmaya başlayalı 45 dk oldu..(gelip gidebilen bir şey)

Neyse hazır gitmişkene, düşüncelerim hızlıca parmak uçlarımdan akarkene ve tık tık harfler üzerinde sekerkene kerebiç kafalara dair bir şeyler söyleyeyim. Sanırım, bir çoğu 2 senedir facebook ta bir grupta bir araya gelebilen ve daha önemlisi gelip de bir arada kalabilen özel, güzel, doğal ve kesinlikle kafadan bir tahta eksik kadınlar..bu eksiklik bir lütuf gibi..çünkü eksik olan yerden sürekli bir akış hali mevcut..yenileyen, özgürleştiren ve en önemlisi yapmacıksız kendin olarak kalabilmeni sağlayan bir eksiklikten, çoğalma hali yaratıyor..

Bazen günde üç kez grup adını değiştiren bu kadın grubunu facebook'da bulamama hali bile yaşayabiliyorsunuz..yav benim grup nereye gitti? diye eski gönderilerde grubu arama-tarama durumu yaşatan bir değişkenlik içinde..ama bir şey fark ettim artık sadece kadın sözcüğünün k  harfini yazdığımda grup karşıma çıkıyor..face baş edemedi böyle bir yöntem buldu diyorum kendimce:) haa! bu grubun en önemli özelliklerinden biri de başlangıçta alınan bir kararın hala devam ediyor olması..insan türünün erkek cinsi girmesin demiştik bu gruba ve girmedi..hoş bazı hemcinslerimiz bile dayanamayıp sessizce  sıvışmışken erkekler girseydi ne derece dayanabilirdi bilemem :) zaman içersinde bu blogta her bir kerebiç kafa bir şekilde buradan yansıyacak biliyorum..biz önce kendine sonra diğerlerine gülebilen kadınlarız..kerebiç kafalarız.. Bu arada günler süren isim arayışı çoğu kerebiç için hala devam etmekte ama benim ismim ilk günden belirlendi..bendeniz; TAŞ KİRPİ KEREBİÇ :)

Kısaca; çatlak,deli dolu halleriyle kendileri olabilen bu kerebiç kafalı kadınları sefiyorm..çünkü çoğunluğa rağmen yaşama gülümseyerek bakmamı sağlayan azınlık onlar..'Kal' gelmediğinde görüşmek üzere sevgiler hepinize..


4 Aralık 2012 Salı

Kerebiç Aşkına



İnsan hayatında bir kere bile tadına bakmayı bırak, hiç görmediği bir tatlının hayranı olur mu? Demeyin, ben oldum valla. Neredeyse bir sayfayı bulan ve çöven otunun ana maddesi olduğu söylenen kremasının tarifini okuduktan sonra daha da heyecanlandım diyebilirim. Sadece çöven otu kısmı önceleri biraz kafamı karıştırdı…

Biraz araştırdığınızda çöven otunun elli çeşidi olduğunu ve köpürme özelliğinden dolayı İngilizce de soapwort dendiğini falan öğreniyorsunuz. Ayrıca leke çıkarma özelliği de var. Şimdi bu otla hazırlanan kremaya bulanmış Kerebiç tatlısını yedikten sonra,  içinin ak pak olacağı gibi bir hisse kapılıyor haliyle insan.  Ateş düşürmesi ve bedendeki bir sürü ifrazatı anında çıkarması başta olmak üzere çöven hakkında bir sürü şey söylenmiş. Tatlının ise krema içine banmış haliyle araştırmaya gerek bırakmayan bir lezzeti olduğu belli.

Şimdilik paylaşılan fotoğraflarıyla nette tatmış kadar olduğum Kerebiç tatlısını, elbet bir gün gerçekten tadacağım ve içim dışım pir –ü -pak olacak umuduyla seyrediyorum.

 Böylece Kerebiç Tatlısının insanı umutlandırması yanında başka özellikleri olduğunu da keşfettim;
Görüldüğü üzere, bizleri, yani bir sürü ( hafif çatlatmış da diyebilirsiniz) kadını “Kerebiç Kafalılar” adı altında bir araya topladı. ‘Kerebiç’ sözünü duyar duymaz,  bize bir şeyler oluyor.  Bir neşe, bir neşe… Sormayın gitsin. Derdi tasayı kapı önünde bırakmakla kalmıyoruz, üstüne üstlük geçip karşısına dalga bile geçiyoruz. Dalgamızı hiçbir yere sığdıramayıp, bu blog sayfasına kadar taşırma kararı aldık. Böylece bizden, sizden ve onlardan…  Bir sürü şey anlatacağız; Kerebiç tadında ve umuduyla.

Sevgiyle

Yazan: kerebiçkedisi

1 Aralık 2012 Cumartesi

En Kahraman İskender

İki yılda bir kahraman bir Manisa Tarzanı çıkar ve der ki: “Kirpi Hanım, biz Manisa Mesir Macununu süpermarket raflarında görmek istiyoruz. Buna talibiz -yedik macunu güçlüyüz”...

Mırın kırın,“zor” derim hep. Ama ısrar ederler, araya birilerini koyarlar.“Buyrun gelin” derim.

Birkaç gün önce öğleden sonra saat 2 randevusuna sabah 11 de geldiklerinde oldukça kahraman bir Manisa Tarzanıyla karşı karşıya olduğumu anladım.

Kavanozda mesir, pakette mesir, lokumda mesir... Büyük toplantı odasının koca masası silme mesir. Çaylar içildi. Hikâyeler anlatıldı. Onlar kendilerininkini ( ne de olsa herkes kendi hikâyesinin kahramanı) ben İskender'inkileri. Büyük İskender'in fetihlerini, Kepabçı İskender'in yatık döneri dikeye çevirip kendi devrimini yapmasını...

Manisalı İskender uça uça geldi, kanatlarını koltuğunun altına alarak macunlarını masanın üstüne bırakarak evine döndü.

Ben odadan çıkarken çaycı ablamız geldi.

-Boşları alacaktım.

-Al abla, bunlardan da beğendiğini al..

Az sonra telâşla masamdaki telefonu aradı:

- Bunlar o şeye yarayan şeyler mi?

-Neye abla? (Kikir kikir... Makara... :)

-İşte o şeye... Fan fin fon? Tövbe ben almadım onlardan haaa!

-Abla niye almıyosun? (Bitkisel o, şöyle böyle..)

-Yoook, dedi abla. Neme lazım, bizim herifi durduk yere başıma sarmaya niyetim yok! Aman aman...

-Eve götürme, burda çekmecende dursun.

-Yoook yok. Almadım ben haa!

-Tamam ablacım.

İskender de bu yüzden kanatlarını toplayıp gittiydi zati. Bazen bedava versen de alan olmaz kimi şeyleri İskender!

Yazan:Kirpi Kerebiç