7 Aralık 2012 Cuma

söğüt serçesi

mektup yazmis okuyucunun birisi (takipci mi deseydim ki) diyor ki ne bicim bir nik bulmussun kendine? bari tavuskusu, zumrud-u anka, hadi olmadi saksagan falan deseydin. meshurlugun da bu zorluklari varmis, oturup cevap diziliecek hayrana ki (simdi de hayran diyesim geldi sana ey kolay begenmez okuyucu/takipci/hayran) ruhunu pispisleyelim de birakmasin pesimizi. o bizi kovalayacak ki biz de varolabilelim onun bizi surdugu yollarda. simdi yazarken yazerken farkediyorum da ne sacma ve pis bir iliskimiz varmis bizim senlen yaa! daha sohretin ikinci gununde musteriye bulasarak dukkanimin yakin vakitte kapanacaginin mujdesini de verdim kendime ya artik rahatim izninizle.

suslerinden arinmis bir hayatin sadeliginin hastasiydi hastaneye kaldirdigimizda. elindeki tasi birakmiyordu hic. su denizin yillardir dove dove puruzsuz yuvarlaklastirdigi pembemsi griligine hayranim diye tutturmustu. sag elimin parmak uclariyla baktim o gormeden gizlice bilmiyorum kac kere. varlikla yokluk arasi silik rengiyle, dokundugunda elini uzmeyen kayganligi ve puruzsuzluguyle nasil da yormuyordu insani. tipki saf pamuk beyazligi, has ipek ucusu, ketenin hic kirlenmeyecek hisirtisi gibi...

kus, dedi ben yataginin basinda bekledigim gunlerin birinde, butun uzun ve suslu teleklere inat kisacik bir kelimenin icine gizlenmis sadeligidir iddiasiz bir söğüt serçesinin. kimseye soyleme ama su akip duran nehir yok mu söğütün dallarinin icinde oynastigi, kulagina gelen siriltisinda yikanir o suyun o serce de ondandir piriltisi tuylerinin. gozumu kapattigimda her gece uyumadan evvel yalnizca kendi kendime tekrarladim unutmamak icin. sirrini soylersem söğüt serçesinin evvela söğütler kururdu cay baslarinda. sustum o gunden sonra. sebebidir butun yesil söğütlerin suskunlugum...

kirildikca icindeki kiraz dallari, daha az harflerden olusan kelimelere dusuyordu o da. o'larin kenarlarina ö'ler dizmisti öldüğü persembenin sabahi. oylece kaldirdik siyah rugan ayakkabisi, pembe tisortu ve yesil murekkepli dolma kalemiyle birlikte annesinden kalan ceviz dolaba.

bu kus bende kalan o. bazan ciikkk, bazen de pirrrrrr iste...

kuş kerebiç

4 yorum:

Kerebiç Kafalar dedi ki...

kuş kerebiçim, teleğine sağlık. yeşil mürekkebe batırıp batırıp yazmışsın sanırım. yeşilinden olsa gerek söğüt gölgesi gibi bir serinlik tüy gibi geçti oklarımdan. kalbinin kiraz dalı kırıklarından öperim.

ay ben bu oklarla nasıl öpeceğim ki kuşları... hah, buldum:sarılmadan öpeyim; batmasın!

kirpi kerebiçiniz

Adsız dedi ki...

Okuyucu, okur, söyler...okumadan söyleyemez...ama her söylediği doğru olacak diye kaide mi var? elini tuz çimdirir gibi yapıp alnının ortasına koyarak bir selam vereceksin, bir de bıyık altından güldün mü tamamdır...dükkanı kapatayım deme sakın, dünya kadar hava parası verdin kızım, unutma, heba mı olsun? sak-kııın...:)bacı cavcav

Kerebiç Kafalar dedi ki...

caa - a- nım kuşbaşım benim... hüzün kuşu konmuş klavyene... iyi ki de konmuş, sen perileri, özellikle de ilhami olanını boşver kuşlarının peşine düş, düş ki bizde uçuşalım seninle... çok iyiydi

kerebiçkedinis

BAŞIBOZUK dedi ki...

En çok serçe sevdim ..en çok söğüt ağacı sevdim sulak yerde olur diye..söğüt erçesini ise bi başka sevdim..